Rukiye TÜRKMEN-SOSYOLOG
Her türlü seçimimiz, ya sevgi ya da korku düşüncesinden kaynaklanır. Korku; daraltan, kapayan, içe hapseden, gizlenen, biriktiren, zarar veren bir enerjidir. Sevgi ise genişleten, açan, yayılan, açık olan, paylaşılan, iyileştiren bir enerjidir.
Nefret, korkunun esiri olduğunda gelişir, insanların güzel yanlarını görmeyi engeller, mutsuz bir yaşamdır. Affetmek insanı derinleştirir. Affetmek bir seçimdir, affetmek özgürlüktür. Uyumlu olmak, düşünme gücü, paylaşımcı olmak, iyiliği seçmek, güleryüzlü olmak, planlı ve programlı olmak, duygularımızı ve davranışlarımızı ortaya çıkaran şeyler dış faktörler değil, zihnimizin bir köşesinde belleğimize kaydettiğimiz kalıp düşüncelerdir.
Olaylar önemli değildir, asıl onları nasıl algıladığımızdır. Her kişi, sahip olduğu eşyaların, ünvanların, rollerin dışında konuşup düşünen bir 'ben'e sahiptir. Peki bu 'ben' ilk nerede başlar? Toplumun en küçük yapı taşı olan ailede değil midir? Bir çocuk, tüm bu duygu ve düşünceye sahip olarak kendini yetiştiren bir birey olarak topluma kazandıran kimdir? Çocuğa işaret parmağımızı kaldırıp yasaklar koymak yerine, o parmaklarla ona resim yapmayı öğretebilseydik, onunla hayatına oyunlarla başlayabilseydik, daha çok anlayabilseydik, sevgimizi saklamadan gösterebilseydik , korku ile değil, sevgi dolu bir yuvada büyüterek toplumun ne kadarını değiştirebilirdik?
Dünyanın yedi harikası olan Artemis Tapınağı, İskenderiye Feneri, Helios Heykeli, Babil'in Asma Bahçeleri, Mozole, Zeus Heykeli (Olimpia), Piramitler (Mısır) anlatırken yedi harikayı görmeniz, dokunmanız, duymanız, sevmeniz, gülümsemeniz, hissetmeniz, tadabilmeniz... Paha biçilmez olduğunu anlatabilseydik, toplumun en küçük yapı taşı olan aile ile neler değişebilirdi?
Yorumlar
Yorum Gönder
YORUMUNUZ KAYDEDİLDİ. EDİTÖR ONAYINDAN SONRA YAYIMLANACAKTIR